Konuyu Değerlendir
  • 0 Oy - 0 Ortalama
  • 1
  • 2
  • 3
  • 4
  • 5

Osmanlı'da Cellatlar
#1

Sarayda cellatlar her zaman hazır bulunurdu
Osmanlı'da adam asmak, boğmak ve kelle kesmek, bir ceza şekliydi ve bunun için de sarayda her zaman cellatlar bulundurulurd. Bir gurup cellat, padişah ve diğer yüksek rütbeliler için her an hazır durumda beklerlerdi.

İnfazlar nerelerde yapılırdı
Sarayda verilen ölüm cezaları, Topkapı Sarayı bahçesinde bulunan bir çeşmenin önünde infaz edilirdi, cellatlar infazdan sonra kanlı baltalarını ve ellerini burada yıkarlardı, bu çeşmenin sağında ve solunda kesilmiş kafaların teşhir edildiği kelle taşları vardı bu taşlara ibret taşları da denirdi.

İnfaz çeşmesi
Bu çeşmenin bir adı da cellat çeşmesi veya siyaset çeşmesi idi, cellatların kaldığı yer ise çeşmenin bulunduğu duvarın arakasındaydı. Bu çeşme halen Topkapı Sarayı'nın ön bahçesinde bulunmakta, her gün önünden ne olduğunu bilmeden yüzlerce kişi geçmektedir.

İnfaz şekilleri, yani öldürme şekilleri, kişinin konumu, mevkii, rütbesine ve işlediği suça göre değişirdi. Osmanlı sultanları ve şehzadelerinin kanı dökülmez, yay kirişi, ip ve kementle boğularak öldürülürlerdi. Bu öldürme şekli Türklerin Müslüman olmadan önceki dinleri olan Şamanizm’den geliyordu. Doğan Avcıoğlu, “Türklerin Tarihi” adlı eserinin ikinci cildinde:” Şamanist Türkler kan akıtarak öldürmekten çekinirler, Osmanlı padişah ve şehzadeleri boğularak öldürülürdü” der.

Kelleler padişaha sunulurdu
İnfaz edilecek halktan biri ise, kelle kesme şekli uygulanırdı. İstanbul dışında, imparatorluğun uzak vilayetlerinde idam edilen devlet adamlarının öldürüldüklerini ispat etmek için, kesilen başları meşin bir kırbaya (torba) konur, torba balla doldurulur, İstanbul’a getirilir, gümüş bir tepsinin içinde padişaha sunulur, beden ise öldürüldüğü yere gömülürdü.
Bu nedenle, başı başka yerde, bedeni başka yerde gömülü iki mezarı olan devlet adamları, sadrazamlar çoktur.. Bunlardan en meşhuru Viyana kuşatmasındaki başarısızlığı ile başı kesilen ve bir bal torbası içinde İstanbul’daki sultana gönderilen ve sonrada denize atılan Merzifonlu Kara Mustafa Paşa idi.

Kesilen başlar halka sergilenirdi
Bu kesilen başlar bazende Topkapı Sarayı’nın ilk giriş kapısına asılır halka gösterilirdi. Bu kapı sarayın en dıştaki ilk kapısıdır, kesik başların konulduğu oyuklar halen durmaktadır. Kafalar üç gün kalırdı burda, bazen yüzlerce kafa olurdu.

Gayrimüslimlerin infazı
Cellatlar, Müslüman olan kişilerin infazdan sonra başlarını, cesedi sırt üstü yatırarak koltuğunun altına , Müslüman olmayanları ise yüzü koyun yatırarak, başlarını kıçlarının üzerine koyardı. (Kelle koltukta tabiri burdan çıkmış sanırım)

Öldürülenin üzerinden ne çıkarsa celladın
Öldürülen kişinin cesedi ve üzerindeki kıymetli eşya, para ve giyecekleri cellatın malı sayılırdı. Cellat cesedi isterse atar, isterse ölünün sahiplerine mevki, rutbe ve konumuna göre parayla satardı.

Dilsiz ve sağır olurlardı
Osmanlıda cellatlar dilsiz ve sağır olurlardı, bu iş için seçilen kişilerin dilleri kesilirdi. Osmanlı tarihinde en hazin boğarak öldürme olayı 28 Ocak 1595 te cereyen etmiştir.

Padişahlar kardeşlerini infaz ettirirdi
Fatih Sultan Mehmet’in imparatorluğun devamlılığını sağlamak amacıyla çıkardığı, “Nizamı Alem” fermanı gereğince, fermanın metni şöyledir:( Her kimseye evladımdan saltanat müyesser ola (nasip ola) karındaşlarını nizamı alem için katletmek münasiptir.) Üçüncü Mehmed, 19 çocuk ve yetişkin şehzade kardeşlerini bir gecede dilsiz cellatlara boğdurmuştu. Ertesi günü Divanı Hümayun avlusuna üzeri kıymetli örtüler, kıymetli taşlarla bezenmiş sorguçlar ve kavuklar bulunan 19 şehzade tabutu konmuştu.

Cellatlar konusunda son zamanda üç yeni kitap yayınlanmıştır: “Cellatları da Asarlar- Ergün Hiçyılmaz” “Ölümün soğuk eli, Cellat-Muhammet Pamuk” “Cellat ve Ötekiler-Cengiz Yıldırım

Cellatlar insani duygulardan uzak ve merhemetsizdiler
Osmanlı’da halk, İslam dininin adam öldürmeyi yasaklaması, can alan bu kişilere toplum tarafından hoş bakılmaması nedeniyle, bir çok insani duygu ve özelliklerden yoksun olan, acıma, merhamet, sevgi hisleri bulunmayan cellatları mezarlıklarına almamış, kendi aralarına gömülmelerini istememiştir.

İki yerde cellat mezarlığı olduğuna inanılır
İstanbul’da iki yerde cellat mezarlığı olduğu bilinmektedir, Haldun Hürel.”İstanbul’u Geziyorum Gözlerim Açık” adlı eserinde bunlardan birinin,Edirnekapı’dan Ayvansaraya inen kara surlarının Eğrikapı civarında olduğunu yazar. Diğer bir cellat mezarlığı da Eyüpte, mezarlıklar arasından dar bir yokuşla çıkılan, Fransız yazar Pierre Loti’nin bir müddet yaşadığı, şimdilerde müze-kafe olan evin önünden gidilerek çıkılan, Karyağdı bayırında, Karyağdıbaba tekkesinin biraz ilerisindedir.Bunların cellat mezarları oldukları ise mezar taşlarından anlaşılmaktadır. Osmanlı mezarlıkları, taş işçiliğinin en güzel örnekleri ile yapılmış mezar taşları ile doludur, burada gömülü insanların dünyada iken ne iş yaptıklarını mezar taşlarına bakarak anlamak mümkündür, vezir mi, denizci mi, subay mı yeniçeri mi ,ulema mı, kadı mı? hepsi mezar taşlarından anlaşılır.

Yakınları bulamasın diye mezar taşlarında yazı yok
Mezar taşlarında hiçbir yazı ve işaret bulunmaması ise anlaşılır bir durumdur. Bu, öldürülen kişinin geride kalan yakınlarının, bunları mezar taşlarından bulup, mezarlarını tahrip etme eş ve çocuklarına kötülük veya başkaca bir hatalı tutum ve davranış içinde olmamaları için alınan bir koruma önlemi olsa gerektir. Böylece en azından, cellat baba seçmeme şansı olmayan günahsız çocukların kimler oldukları, varsa annesi, babası, akrabaları bilinmeyecek, cellat yakınları diye dışlanmayacaktır.

























Ara
Cevapla
#2

Osmanlı döneminde cellatlar sadece cezalandırmak için kullanılırdı, yani öldürmek için değildi.

Benim bildiğim osmanlı döneminde infaz yoktu.

Tabi tarihin derinliklerine inemediğimiz için net birşey söyleyemeyiz.
Ara
Cevapla
#3

bu nereden çıktı şimdik :O

DijitalTurk Toplu.Biz
Keşfedebildiğin kadar özgürsün.. (VeYSeL)
Cevapla
#4

Okurken ilgimi çekti paylaşmak istedim.
Ara
Cevapla
#5

Aklıma takıldı.
Şimdi bu cellatlar, parça başımı çalışıyordu?
Yoksa sabit bir aylıkları varmıydı?

Erdem, bu konuyuda aydınlatırmısın. :duello::duello::duello::duello::duello:
Ara
Cevapla
#6

Abi bence genel bi aylıkları var + prim olarak idam edilen kişinin üstünden çıkanlar. Çünkü bahsedilene göre teşhir taşlarının üserinde bazen 100'ün üzerinde kelle olduğu söylenmiş.
Ara
Cevapla
#7

adamda psikoloji falan kalmaz ya, zor işmiş cellatlık :hö:

DijitalTurk Toplu.Biz
Keşfedebildiğin kadar özgürsün.. (VeYSeL)
Cevapla
#8

(03-18-2011, 07:34 AM)VeYSeL Adlı Kullanıcıdan Alıntı:  adamda psikoloji falan kalmaz ya, zor işmiş cellatlık :hö:

Bence ozamanın şartlarında normal görünüyor :O
Ara
Cevapla
#9

Not: Fatih Han'dan sonra padişah divanı hümayun kararlarına (tüm kararlara) karışmazdı bütün görüşmeleri bir perde arkasından izler, karar alındıktan sonra topkapı sarayında yetişen üst sınıf öğrenciler kararı kaleme alır, şeyhül islam aracılığıyla padişaha iletirler, padişahta onaylarsa kabul edilirdi.

Bu sistem bana, muhtemelen sizede, demokrasiyi hatırlatıyor, sanki meclis karar alıyor Cumhurbaşkanının onayına sunuluyor.

Evet arkadaşlar ceddimiz KaraMurat filmlerinde izlediğimiz gibi "tez kellesi alına" sözünü hiç kullanmadı, asla avrupadaki gibi monarşi olmadı evet demokrasi yoktu yönetimi halk seçmiyordu ama o devirde böyle adil yönetilen başka bir devlet yoktu.

Anlatacağım olay tam bir özet niteliğindedir;

Süleyman Han ölür ve defin töreninde vasiyeti okunur; Mimar Sinanın, Şeyhül islam Suud efendi ve Osmanlıyı cihan imparatorluğu haline getirmiş o muhteşem kadronun gösterildiği tek orjinal minyatürde'de görülebileceği üzere tabutu taşıyan heyetin önünde bir kişi tepesinde bir sandık taşır, padişah işte o sandıkla birlikte gömülmek ister, sandıkta ne mi vardır arkadaşlar; Suud efendinin verdiği fetvalar, Şeyhül islam; “Ah Koca Padişah ah!” der, “Sen kendini kurtardın Bakalım Ebussuud ne yapacak?”

Süleyman Han bu yüzden avrupada; The Incredible Süleyman diye anılır ve bizde hep Kanuni diye biliriz, şuanda tv de izlediğimiz onlarca bölüm geçmesine rağmen hala saraydan çıkamayan Süleyman yok arkadaşlar,dedesi Murat Hanın "atınızdan imneyesüz, kılıcınızı kınına sokmayasız" vasiyetiyle yaşayan, 70 yaşında dahi atına binemeyecek kadar hasta olduğu halde atına bağlanıp sefere çıkan ve o seferde hayatını kaybeden üstelik Ölü haliyle bile kale fetheden kumandan olarak ta anlan, kendi tabiriyle (ki bir millet için yapılan yüceltmede kibir yapılabilir) Ben ki sultanlar sultanı ,hakanlar hakanı hükümdarlara taç veren Allah'ın yer yüzündeki gölgesi Akdeniz'in ve Karadeniz'in ve Rumeli'nin ve Anadolu'nun ve Azerbaycan'ın ve Şam'ın ve Halep'in ve Mısır'ın ve Mekke'nin ve Medine'nin Ve Kudüs'ün ve bütün Arap diyarının ve Yemen'in ve nice memleketlerin sultanı ve padişahı Sultan Bayezid Han oğlu Sultan Selim Han oğlu Sultan Süleyman Han var.

Bkz. Talha Uğurluel.
Ara
Cevapla
#10

:alkış::alkış::alkış:
Ara
Cevapla


Benzer Konular...
Konu: / Yazar Cevaplar: Gösterim: Son Mesaj

Hızlı Menü:


Bu konuyu görüntüleyen kullanıcı(lar): 1 Ziyaretçi