Konuyu Değerlendir
  • 0 Oy - 0 Ortalama
  • 1
  • 2
  • 3
  • 4
  • 5

Gezi raporu nasıl yazılır?
#1

Aşağıdaki yazıyı http://www.endurocu.com/ 'dan aldım. Şu gezi raporları bence ortak sorunumuz. Yani eksiklerimiz var ve çoğu forumda gördüğüm şey bol fotoğraf (özellikle yeme içme) fakat anlatım zayıf. Yazı hoşuma gitti, paylaşıyorum.

Alıntı:Gezi raporu nasıl yazılır?


Yazmak şahsi bir eylemdir, tıpkı yemek yapmak gibi. Tarifi ne kadar ortak olursa olsun "bir tutam tuz", "alabildiği kadar un", “bir çimdik zencefil” cümlelerinde yatar işin sırrı. Herkesin elinin ayarı gönlünün alırı farklıdır. İyi bir yazıda olması gereken en önemli özellik samimiyettir. Samimiyet ateşinde taş pişirseniz, yiyenin ağzında eline sağlık dedirtecek bir lezzet bırakırsınız… Yazarken aklınızı özgür bırakın. Ama sırtınızı mutlaka hafızanıza dayayın. Hafızadan beslenmeyen yazılar fast-food gibidir. İçinde, sizin izinizi kirinizi taşımaz. Bir yazının kalıcı olabilmesi, sizden taşıdığı izlerin derinliğine bağlıdır. Gittiğiniz bir yerde gördükleriniz, tattıklarınız aklınızın bir köşesinden eski anıları, yaşanmışlıkları canlandırıyorsa onları gizlemeyin. Mahremiyetinize gösterdiğiniz saygı çerçevesinde kendinizi olabildiğince açın... İnsanların karşısında çıplak kalmaktan korkmayın. Ama yerli yersiz de soyunmayın...


Anlattığınız şey geziniz olsun. Ama içinde siz de olun. Sadece gezide çekilmiş fotoğraflarla değil aynı zamanda hiç çekilmemiş fotoğrafları anlatarak gözümüzde canlanmasına izin verin. Birlikte yol yaptığınız arkadaşların tutum ve davranışlarını onların da tebessüm edebileceği bir mizahi yaklaşımla ortaya koyun. Gezideki gerilimleri yazıya yansıtmayın. Her gezi katılanlar için bir sınavdır. Sınavda verdiğiniz notları yazıda ilan etmeyin. Unutmayın, size verilen notları hiçbirimiz bilmiyoruz… Anlatılarınızla kimseyi gülünç duruma düşürmeyin. Ama herkesle beraber gülümseyin. Kritik nokta, hakkında şaka yapılan kişinin de yapılan şakaya gülebilmesini sağlayacak bir ölçüyü korumaktır.

Gezi raporu fotoğrafları alt alta dizmek değildir. Gezi yazısının önceliklerini iyi tespit edin. Neyi anlatmak istiyorsunuz. Gidip gördüğünüz yeri mi, yediğiniz yemeği mi, gurubunuzun ne kadar mükemmel bir gurup olduğunu mu, kendinizi mi ? Bunlardan hangisini anlatmayı seviyorsanız ağırlığı ona verin. Ama mutlaka diğer unsurları da metne katın. Sadece sizden bahseden bir yazı sevgilinizi etkileyebilir, ya da yeni sevgili bulmanıza yardımcı olabilir; ancak okuyanların çoğuna sıkıcı gelebilir… Salt gidilen yer hakkında bilgi veren, TRT 2 belgeseli tadında bir yazı için belki çok araştırma yapıp çok uğraşırsınız, ama kimse okumak istemeyebilir. Çünkü okuyucular okudukları şeyin içinde ya kendilerinden bir şey bulmak isterler, ya da sizden bir şey bulmak isterler. İnsani boyutu zayıflatılmış yazılar ilaç prospektüsleri gibidir. Sadece oraya gitmeye niyet eden birilerinin ilgisini çeker. Onların da hafızasında bir yer edinmeniz zordur. Yazınızın içinden sadece, kaç km., asfalt-mıcır, otelin telefon numarası gibi bilgileri alıp emeğinizi görmeden geçerler.



Koyu edebiyata, içeriksiz duygulanmalara ve derin bunalımlara girmeyin. Unutmayın, gezgin insanlar ışığı başka bir coğrafyada görmek için, yol zevkini yaşamak için "arayış" içindeki insanlardır. Onlara istikamet gösterebilirsiniz, bundan faydalanırlar. Okuyucuyu kendi bulgularınıza gömmeyin. Sizin edindiğiniz kanaatler sadece sizin gözlem yeteneğinizle edinilebilir. Yaptığınız yorumların şahsiliğinin altını çizin. Bunu yaparken kendinizle dalga geçmekten çekinmeyin. Doğru bildiğiniz şeylerin ne kadar doğru olduğunu tartın. Bu tartıda kuşkulu sonuçlar çıkıyorsa bunu paylaşmaktan çekinmeyin. Bazı an çelişkili ifadeler kurabilirsiniz. Çelişkiden korkmayın… Sarté "beni ayakta tutan şey çelişkilerimdir" demiş. Ustayı ayakta tutan şey sizi yıkmaz, çekinmeyin. Çelişkiden değil samimiyetsizlikten korkun.

Başkası için değil kendiniz için yazın. Yazarken kendinize yaklaşacak, kendinizi keşfedeceksiniz. Gezmek insana çok şey öğretir. Ama bu öğrendiklerinizi fark edebilmek için bunları ortaya koyabilmeniz gerekir. Yoksa dile getiremediğiniz yüzeysel bir aydınlanma yaşar ve orada kalırsınız. İlerisine gidin. Yazdığınız yazıyı hemen yayınlamayın. Sabırsız biriyseniz üzerinden bir iki saat geçmesini bekleyin. Arada bir kahve içip, başka şeyler yapın sonra yazdığınız tekrar okuyun.Okuduğunuzda gözünüze fazla gelen kelimeleri eleyin. İyi bir yazı elde etmek için kelime elemek gerekir. İkinci okumada aynı anlama gelen kelimeleri art arda sıraladığınızı fark edeceksiniz. Yazdıklarını beğenisine güvendiğiniz birine okutun. Fikrini alın.



Herkesin beğenisini hedeflemeyin. Size ait bir eşik olsun. Bu eşiği altına inmemeye özen gösterin. Kimsenin algı kapasitesini küçümsemeyin. Şöyle yazarsam beni anlamazlar demeyin. Sizin eşiğinizde sizinle arkadaşlık yapan insanlar sizi anlamak için gayret edeceklerdir. Her okur, yazıdan kendi almak istediğin ve almaya hazır olduğu kadarını alır. Herkese her şeyi anlatmaya çalışmayın. İnsanlığın aydınlanmasından siz sorumlu değilsiniz. Yazılarınızda sosyal mesaj vermek gibi isteğiniz varsa kendinizi tutmayı deneyin. Beceremiyorsanız, hiç olmazsa didaktik olmamaya çalışın. Yani vermek istediğiniz mesajı doğrudan değil dolaylı yoldan anlatmayı deneyin. ("Ağaçları kesmeyelim kedileri tekmelemeyelim" demek yerine, "Yazın bu sıcağında ağacın gölgesinde mırıl mırıl uyuyan kedinin huzuruna insan özeniyor" diyin. Anlayan anlar anlamayanın zaten sizin yazınızı okumakla işi ne olabilir). Daha çok insana ulaşmaya çalışmak sizi kendinizden uzaklaştırır.


Dünya görüşünüzü gizlemeyin. Yazıya bunun sinmesine izin verin. Ama yazdığınızın bir gezi yazısı olduğunu unutmayın. Siyasi manifesto yazar gibi gezi yazısı olmaz. Etrafı ve başkalarını yargılarken kendinizi iltimas geçmeyin. Dünya görüşünüz ne olursa olsun, bu alemdeki tek ve biricik doğruyu siz keşfetmediniz. Başkalarının da kendilerini doğru bulmak gibi bir zaafla yaralı olduğunu unutmayın. Tıpkı sizin gibi başka yaşam tarzlarını benimseyenlerin de haklı gerekçeleri olabilir… Herkesle dost olmak gibi bir yükünüz yok. Dost olmadığınız ya da yaşam biçimi sizden çok farklı insanları yargılamaktan özellikle uzak durun. Yazınızı okuyan size “en uzak insanın” dahi kendinden bir şeyler bulup okuyabileceği bir tarafsızlıkla davranın. Bir ayna olun, ressam değil. Kendinizi de katın ama ötekini silmeyin. “Öteki” olmanın, ne kederli bir yalnızlık olabileceği hakkında fikriniz yoksa ötekine hiç bulaşmayın.


Gittiğiniz yerdeki insanlarla sohbet edin. Onlardan edindiklerinizi yazınıza katın. Yeni biri ile tanıştığınızda kendinizle ilgili olarak az konuşun. Sizi sizin sandığınız kadar kimse merak etmiyor. Kendinizi dünyanın merkezine koymaktan vazgeçin. Motorunuzla, kaskınızla havalı ve karizmatik olduğunuzu düşünüyorsunuz … ama köy kahvesindeki insanlar için sadece afili bir yabancısınız o kadar. Yabancı olmadığınızı hissettirin... Farklılığınızı değil ortaklığınızı vurgulayın. Boş bir testi olun, onlar size ne kadar o akarsa o kadar dolarsınız. Hafiften dalgacı olun, ama alaycı olmayın. Kendinizle ilgili anlattıklarınızın seçilmiş ve kısa bilgiler olmasına özen gösterin. Konuştuğunuz kişiye "zavallı Anadolulu güzel insan" muamelesi yapmayın. Hangimizin daha zavallı olduğunu kim bilebilir. Aşırı hayranlık gösterilerinden de kaçının. Bu da onu havaya sokar ve samimiyetini kaybeder. Leğende su görse duygulanan, Anadolu’da ücra bir köyde yaşamak istiyorum diyenlerden olmayın… Bu söylem sadece sizi gülünç duruma düşürür. Onların kurtulmak istediği şeyi onlara överek adamları sinir etmeyin… Onu kendi içtenliğinde ve rahatlığında içinde konuşturmaya çalışın. Gittiğiniz yerde turist gibi olmayın; seyyah gibi olun. Bu ikisi arasındaki farkı düşünün, hatta bunu kendiniz için "yazın".

Kendiniz hakkında bildiklerinizden emin olmayın. Kendinize ilişkin kanaatler sizin zihninizin prangalarıdır. Neden gezgin olduğunuz hakkında düşünün. Aradığınız şey nedir? Siz coğrafi bir merakla mı yollardasınız yoksa yaktığınız benzin aldığınız virajlar sizi kendinize mi götürüyor. Gezgin ruhuna mı sahipsiniz yoksa meraklı bir turistinkine mi? İki talip de aynı yere baktıklarında farklı şeyler görürler. Gezgin, ya hiç sahip olamayacağı bir şeyi arar ya da kaybettiği bir şeyi. Turist sahip olduklarını koruyan, dünyasını tamamlamış insandır. Gezgin duvarları yıkık, çatısı sızdıran bir zihinsel kürede yaşar. Onun gezmesi için bazen yol alması bile gerekmez. Sadece bir ney sesi bile onu kilometrelerce uzakta bir dağ köyünün serinliğine götürebilir... Turist ise, kapısını kilitleyip çıktığı muhitinden zaman çalan biridir. Birincisi dünyalı ikincisi şehirlidir. Yazı konusunda kalıcı olmak istiyorsanız çatısı sızdıran bir düşünsel iklime girmekten korkmayın. Kendiniz, çevreniz ve başka hayatlar hakkında önceden edindiğiniz kanaatleri evinizin vestiyerinde bırakın. Çantanızda önyargılar olmasın.

Motorcu olarak rüzgârla yıkanan biriyseniz şehrin temizliğinden kurtulun. Yaşadığımız yüzyılda kirlenmek, yıkanabilir lekelerin marifeti değildir. Kirlenmekten korkmayın. Konformist olmayın, goratekslerinizi küvet-te yıkayarak zaman kaybetmeyin. Olabildiğince insanların içine karışın. Otel lobilerinde zaman öldürmeyin. Orada sadece benzerlerinizi bulursunuz. Soğuk bir şey içmek istiyorsanız bakkal dükkânının önündeki sandalyeyi tercih edin. Motosiklet sizi diğer insanlardan ayıran değil, onlarla buluşturan bir araçtır. Motorcu olarak ihtiyaçlarınızı azaltın. Her yerinden kablolar sarkan, sürekli kendi döküntülerini toplayan biri etrafıyla ilişki kuramaz. Sadeleşin. Hem yazılarınızda, hem motor üzerinde.

Sait Faik, "bir insanı sevmekle başlar her şey" der… Sevin… Çocuklarla ilişki kurun. Modern psikoloji çocukları, hayvanları ve doğayı sevmeyen insanların potansiyel şizofren olduğunu tespit etmiş bulunuyor. Bir çocuğu güldürmenin alfabenize daha önce hiç kullanmadığınız yeni harfler ekleyeceğini unutmayın. "Okula gidiyor musun" gibi beylik sorular sormayın, "okulda kimleri dövebiliyorsun" türünden onun dünyasına dokunan sorularla işe başlayın. Onlarla olan diyalogları unutmayın ve yazınıza aktarın. Çocukların fotoğrafını çekerken makineyi onların göz hizasına indirin. Böylece çocuklar daha güzel fotoğraflanır. Ve siz bir çocuğun önünde diz çökerek yücelirsiniz. Çocuklarla olan diyaloglar yazıda küçük sevimli duraklardır. Okurlarda, caddede yürürken aniden karşılaştığı bir parkta dinlendiği hissi yaratır...

Yazının kolay okunabilmesini sağlamak için uzun cümlelerden ve gereksiz tasvirlerden kaçının.Yaşar Kemal duvarda çakılı bir çiviyi iki sayfa boyunca anlatabilir. Ama siz yapmayın. Hem Yaşar kemal değilsiniz, hem de 21 yüzyıl insanı duvardaki çiviyi o kadar merak etmiyor. Yazıyı hızla tüketmek isteyen bir okurla karşı karşıya olduğunuzu unutmayın. Yazıyı çok uzun ve çok kısa tutmayın. Paragraf içinde cümleler fazla ise, gözün rahat takip edebilmesi için yazının içinde uygun yerlere üç nokta koyarak okuyucunun gözünün dinleneceği istasyonlar kurun... aynen böyle. Yerli yersiz smile işaretleri koymayın. Okuyan eğlenmek zorundayım düşüncesine kapılmasın. Bu işaretler az olduğunda hem daha etkili olur, hem de yazınızın ağırlığı daha hissedilir olur. İnsanlar nerede güleceklerini kendileri bilebilir, onları küçümsemeyin.


Yazının rahat okunmasını sağlayan şeylerden biri de görsel malzemedir. Olabildiğince kendi çektiğiniz fotoğrafları kullanarak paragraf aralarını fotoğraflarla süsleyin. Yemek tabağı, mangal fotoğrafı, kızarmış sucuklar gibi özelliksiz fotoğraflarla yazınızın değerini düşürmeyin. Fotoğraf seçerken "bu kare başkaları için gerçekten ilginç mi izlemeye değer mi" diye kendinize sorun. Bazı an, filanca arkadaşım da kendisini burada görmek ister, fotoğrafını görse mutlu olur dediğiniz kareler olabilir. Tek tük böyle seçimleriniz olabilir. Ama siz seçimlerde aday değilsiniz, herkesin gönlünü etmeye çalışarak iyi bir yazı çıkartamazsınız. Bırakın arkadaşlarınızı sevgilileri mutlu etsin siz yazının içeriğine, fotoğrafların yazı ile bütünlüğüne odaklanın. Konu ile alakasız fotoğraflar yazının değerini düşürür.


Kullandığınız dile dikkat edin. Çoğunuz çoluk çocuk sahibi , yaşını başını almış adamlarsınız. Bu yaşta; Merhaba... cnm... iNanMıyooom... gibi şımarık kız çocuğu üslubundan kaçının. Bu sizi sevimli yapmaz. Sizi sevimli yapacak tek şey, yazı içinde kendiniz gibi olmayı becermenizdir. Tanrı size ne kadar sempati upload ettiyse bunula yetinin, ilave sevimlilik çabası mevcut sevimliliğinizi de karartır. Eldekinden de olmayın… Türkçe’nin derinliğinden korkmayın. Dibe daldıkça daha da aydınlık bir dünya ile karşılaşacaksınız. Önem verdiğiniz bir konuda söylediğiniz bir ifadeyi farklı bir şekilde söylemeyi deneyin. Ama bunu sırf faklı olmak ve fark edilmek için yapmayın. Daha sade ve daha çarpıcı olmak için yapın. Üslubun zenginleşmesi kelime katarak değil kelime azaltarak olur.



Gittiğiniz yerle ilgili google araştırmasını mutlaka yapın. Araya bir yerlere tarihi bilgiler serpin. Bu bilgiler ne ilkokul beşinci sınıf performas ödevi düzeyinde olsun, ne de arkeolji bölümü talebesinin bitirme tezi gibi. Ölçüyü siz bulun ve yazı boyunca aynı düzeyi koruyun. Alıntı bilgileri aktarırken kopyala yapıştırdan uzak durun. Özetleyerek kendi cümlelerinizle aktarın. Size puan vermeyecekler. Yazıdan puan almaya çalışmayın keyif almaya çalışın. Yazmanın kendisi bir yolculuktur. Bu ikinci yolculuğun tadına varın. Hemen bitireceğim bir an önce yazımı nete koyacağım diye kudurmayın. Yazınızı iki saat sonra okurlarsa bir şey kaybetmezsiniz.


Ve nihayet okuyun… Düzenli takip ettiğiniz bir yazar, bir dergi olsun. Zaman sizin için sadece takvimden yaprak kopararak ilerlemesin. Okuduğunuz yazılarla çevirin takvimi. Her yeni okuma bir gün diye düşünün. Okumadığınız her gün, perdeleri açmadan evde ampul ışında kendi loşluğunuzda geçirdiğiniz (tam anlamıyla) boş zamandır. Ampul ile değil insanların ışığıyla aydınlanmayı seçin. Ampul ışığı standarttır her bakana aynı şeyi gösterir ve aydınlanma için elverişsizdir. Goethe “biraz daha ışık” derken ampulü kastetmedi.


Başkalarının ışığı size siyah mürekkepten yansır. Mürekkeple lekelenmekten korkmayın. Pis bir kedi olun. Üzerinizde yolun tozu çamuru ve başka yol yutanların mürekkep lekesi olsun. Sonra bir pislik daha yapın ve insanlara kendi mürekkebinizi sıçratın. Öyle bir içtenlikle yapın ki üzerlerinde bu lekeyi taşıyarak kendilerini daha temiz bir dünyada hissetsinler.

Murat Şahin Öcal / Ankara
Ara
Cevapla


Bu Konudaki Mesajlar
Gezi raporu nasıl yazılır? - Yazar: Cihan - 05-01-2011, 11:07 PM
RE: Gezi raporu nasıl yazılır? - Yazar: onur - 05-02-2011, 12:18 AM
RE: Gezi raporu nasıl yazılır? - Yazar: Barış - 05-02-2011, 07:58 AM
RE: Gezi raporu nasıl yazılır? - Yazar: emomen - 05-02-2011, 08:26 AM
RE: Gezi raporu nasıl yazılır? - Yazar: MaRaNtZz - 05-02-2011, 08:41 AM
RE: Gezi raporu nasıl yazılır? - Yazar: Cihan - 05-02-2011, 08:54 AM
RE: Gezi raporu nasıl yazılır? - Yazar: emomen - 05-02-2011, 09:00 AM
RE: Gezi raporu nasıl yazılır? - Yazar: Cihan - 05-02-2011, 09:10 AM
RE: Gezi raporu nasıl yazılır? - Yazar: emomen - 05-02-2011, 10:07 AM
RE: Gezi raporu nasıl yazılır? - Yazar: MehmetK - 05-02-2011, 10:50 AM
RE: Gezi raporu nasıl yazılır? - Yazar: Barış - 05-02-2011, 11:33 AM
RE: Gezi raporu nasıl yazılır? - Yazar: VeYSeL - 05-02-2011, 10:23 AM
RE: Gezi raporu nasıl yazılır? - Yazar: emomen - 05-02-2011, 10:29 AM

Benzer Konular...
Konu: / Yazar Cevaplar: Gösterim: Son Mesaj
Son Mesaj Yazar: Alper
08-02-2013, 02:27 AM
Son Mesaj Yazar: MuratD
04-25-2012, 07:57 AM
Son Mesaj Yazar: emomen
01-30-2012, 06:37 AM

Hızlı Menü:


Bu konuyu görüntüleyen kullanıcı(lar): 1 Ziyaretçi